Son yıllarda iklim değişikliği ve aşırı hava olaylarının etkisiyle pek çok bölge kuraklıkla boğuşurken, Türkiye'nin güneyinde bulunan Yayladağı ilçesi için durum oldukça endişe verici bir boyuta ulaşmış durumda. Son 65 yılın en kurak dönemini yaşayan Yayladağı'nda, yeraltı ve yüzey su kaynaklarının ciddi şekilde azalmış olması, yaşamın sürdürülebilirliği açısından alarm zillerini çalmaya başladı. Yerel halk, tarım faaliyetleri ve günlük yaşam için hayati öneme sahip su kaynaklarının tükenmekte olduğunu ve bu durumun toplumsal, ekonomik ve ekolojik sonuçlar doğurabileceğini kaydetmektedir.
Yayladağı, coğrafi olarak tarımın ve hayvancılığın öne çıktığı bir bölge olmasına rağmen, iklim değişikliği nedeniyle yaşanan kuraklık, çiftçileri derinden etkiliyor. Tarım arazilerinin verimliliği, su kaynaklarının mevcudiyetine doğrudan bağlıdır. Son 65 yılda yaşanan en kurak dönem, özellikle bu yıl gözlemlenen birbirini takip eden yağış eksiklikleri ve yüksek sıcaklıklar sebebiyle tarım alanlarında büyük zararlara neden oldu. Çiftçiler, kuraklıkla başa çıkmanın yollarını ararken, sulama sistemlerinin yetersiz olduğu ve su tasarrufunun zorunluluk haline geldiği gerçeğiyle yüzleşiyorlar.
Yayladağı'ndaki su kıtlığı, yalnızca tarımsal üretimi etkilemekle kalmayacak. Su, toplumların en temel ihtiyaçlarından biridir ve su kaynaklarının azalması, sağlık, eğitim ve ekonomik faaliyetler üzerinde de ciddi olumsuz etkilere yol açacaktır. Yerel halk, içme suyu temininde zorluklarla karşılaşırken, bu durum sosyal huzursuzlukları da beraberinde getirebilir. Uzmanlar, su kıtlığının uzun vadede göç, kentleşme ve sosyal çatışmalara neden olabileceğine dair uyarılarda bulunuyor.
Bu süreçte, yerel yönetimlerin su yönetimi politikalarının gözden geçirilmesi ve dikkatli bir planlama yapılması zaruridir. Su tasarrufu konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapılarak, hem bireylerin hem de işletmelerin sürdürülebilir su kullanımı konusundaki bilinç düzeyi artırılmalıdır. Ayrıca, alternatif su kaynaklarının yaratılması ve suyun yeniden kullanımı gibi yöntemlerin devreye sokulması gerekmektedir.
Özetle, Yayladağı'nın su kaynaklarındaki bu alarming azalmanın önüne geçmek için harekete geçilmesi şart. İklim değişikliği mağduru olan bu bölge, hem doğal kaynaklarını korumak hem de gelecekteki nesillere sürdürülebilir bir yaşam alanı bırakmak için tüm paydaşların işbirliği yapmasını gerektiriyor. Şu anda kalan 98 günlük su, bir alarm zili çalarak hem bölge halkını hem de devlet kurumlarını bu konuda daha fazla düşünmeye ve harekete geçmeye zorlamaktadır. Gelecekte bu kaynaklara ihtiyaç duyulacağı göz önünde bulundurulduğunda, herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi hayati önem taşıyor.