Kadın cinayetleri, toplumsal bir sorun olmanın ötesinde bir insanlık dramıdır. Bu konuda son zamanlarda yaşanan olaylardan biri de Sena'nın yaşadığı trajedi. Sena, yaşadığı sert olayların ardından bir video paylaşarak yaşadıklarını ve toplumun bu konudaki kayıtsızlığını gözler önüne serdi. “Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum” diyerek yüreğinin derinliklerinden yükselen bu çığlık, aslında birçok kadının sesi oldu. Bu haberde, Sena’nın hikayesinin arka planını, kadın cinayetleri ile ilgili verileri ve toplumun bu konuda neler yapabileceğini detaylı bir şekilde ele alacağız.
Sena, 30 yaşında, işinde oldukça başarılı bir kadın. Hayatının baharındayken, yakın çevresindeki birinin ani ve sert bir dönüşü ile karşılaştı. Sena, bu kişiyle ilişkisini kopardıktan sonra yaşadığı şiddet olaylarıyla ilgili olarak kendisini koruma altına almak zorunda kaldı. Ancak yaşadığı travma, sadece fiziksel şiddetle sınırlı değildi. Psikolojik baskılar ve toplumun kadınlara yönelik yargılayıcı tutumları, onun ruhsal sağlığını da derinden etkiledi.
Bu süreç içinde Sena, yalnız olmadığını, birçok kadının benzer hikayeleri olduğunu fark etti. Birçok kadının şiddet olaylarının ardından toplumun bakış açısına maruz kaldığını görmek, onu harekete geçirdi. Kendi deneyimlerini paylaşmak ve bu deneyimlerin ses bulmasına yardımcı olmak için bir video kaydetti. Videoda, hiçbir kadının kadına yönelik şiddet sonucu anılmak istemediğini vurguladı. “Ben bir kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum. Ben Sena’yım ve yaşamak istiyorum!” diyerek sesini yükselten Sena, birçok kadının hislerine tercüman oldu.
Sena gibi kadınlar, bu sorunun daha büyük bir parçası ve onların yaşadığı ruhsal çöküş, sadece bireysel bir mesele değil; toplumsal bir yaradır. Kadın cinayetleri, toplumda kök salmış sistematik bir sorun olup, bu sorunun çözümü için toplumun tüm kesimlerine büyük işler düşmektedir. Davaların takip edilmesi, kadınların haklarının savunulması ve sosyokültürel farkındalığın artırılması, bu düşmanlığın üstesinden gelmek için atılan adımlar olmalıdır.
Sena’nın yaşadığı olaylardan ve yaptığı çağrılardan sonra sosyal medya, kadın cinayetleri üzerine farkındalık oluşturmak için eylem alanına dönüştü. Kadınlar, kendi hikayelerini paylaşıp, destek talep eden ansiklopedik bir platform oluşturdular. Bu süreçte, birçok kadın organizasyonu da sosyal medya üzerinden kampanyalar başlatarak seslerini duyurmayı başardı. “Kırmızı Işık” Projesi, “Sıfır Tolerans” kampanyası ve benzeri girişimler, bu toplumsal sorun üzerinde dikkat çekmek için oldukça önemli oldu.
Sona erme aşamasına gelen bu sorunlar için yapılacak daha çok şey var. Kadın cinayeti, bir bütün olarak ele alınmalı ve her kadının yaşama hakkı savunulmalıdır. Senalar, sesini yükseltmeye devam etmeli; kadın cinayetlerinin bir daha yaşanmaması için mücadele etmelidir. Senalar, yalnızca kendileri için değil; gelecek nesillerin daha güvenli bir dünyada yaşayabilmesi için de savaşıyor. Bu konuda daha fazla destek, daha fazla eylem ve daha fazla duyarlılık göstermemiz gerekiyor.
Unutmayalım ki, her kadının sesi, başka kadınların hayatını kurtarabilir. Sena’nın çığlığı, sadece bir bireyin değil, toplumsal bir dönüşümün temsilcisi olarak karşımızda duruyor. Kadın cinayetleri ve şiddet, toplumsal bir sorun olduğundan, birlik ve beraberlik içinde bu sorunla mücadele etmek hepimizin sorumluluğudur. Hep birlikte daha güvenli, daha adil ve daha eşit bir toplum için iş birliği yapalım.