Son dönemde Orta Doğu'daki jeopolitik dinamikler yeniden şekillenirken, birçok ülkede İsrail’in bölgesel güç olma ihtimali üzerine tartışmalar artıyor. Ancak, Foreign Policy dergisinde yayımlanan bir makale, bu görüşü sorgulayan farklı bir perspektif sunuyor. Şayet bu makalede dile getirilen argümanlar dikkate alınırsa, İsrail’in bölgesel güç olarak tanımlanmasının ne denli zorlu olduğunu ve bu tanımın gerçekte ne anlama geldiğini yeniden değerlendirmek gerekecek.
İsrail, askeri gücü, teknolojik yenilikleri ve hâlâ mevcut olan ekonomik dinamikleriyle dikkate değer bir ülkedir. Bununla birlikte, Foreign Policy'deki makale, İsrail’in etkisinin, özellikle Arap dünyasında giderek daha fazla sorgulandığını ortaya koymaktadır. Kurduğumuz argümanların ardından iki temel stratejik faktörü göz önünde bulundurmalıyız: uluslararası diplomasi ve iç politikadaki istikrarsızlıklar.
Son yıllarda, Orta Doğu'da birçok devletin değişen politikaları ve Türkiye, İran gibi komşularla olan gergin ilişkiler, İsrail'in güç projeksiyonu yapma kapasitesini kısıtlıyor. 2011'de başlayan Arap Baharı sonrasında ortaya çıkan düzensizlikler ve belirsizlikler, kendisini uzun vadede etkileyen pek çok faktör oluşturmuştur. Sosyal medya ve yenilikçi iletişim teknolojilerinin yayılması, halkların duyarlılıklarını daha fazla dile getirmelerine olanak tanırken, hükümetlerin kontrol anlamında da zorluk yaşamasına yol açmıştır. Dolayısıyla, bu durum İsrail’e karşı bir kamuoyu oluşturulmasına imkân tanımaktadır ve bu da uluslararası destek sağlama konusunda zorluklar yaratmaktadır.
İsrail’in arkasında sağlam bir savunma sanayisi ve askeri güce sahip olması, onu bölge dışındaki birçok devletin de dikkate almasına neden olmuştur. Ancak, İsrail’in bölgedeki en büyük zorluğu, etkili bir diplomasi yürütmekteki yetersizliğidir. Yalnızca askeri güç, uluslararası ilişkilerde kalıcı başarı elde etmek için yeterli değildir. Bu durum, İsrail’in birçok komşusuyla olan ilişkilerini olumsuz etkilemekte, tekrar eden çatışma ve gerilimlerle dolu bir tarih yaratmaktadır.
Örneğin, iki devletli çözüm meselesi konusunda yaşanan belirsizlikler, İsrail’in Arap dünyasındaki itibarını zedelemekte ve bölgesel bir güç olma yolunda önemli engeller çıkarmaktadır. Filistin sorununun çözülmemesi, yalnızca İsrail’in değil, bölgedeki diğer güçlerin de sağlıklı bir diplomatik ilişki geliştirmesi için bir engel teşkil etmektedir. Dolayısıyla, bu faktörler, İsrail’in potansiyelini kısıtlamakta ve onu sadece askeri bir güç olarak tanımlanmasına neden olmaktadır.
Sonuç olarak, Foreign Policy dergisinde öne sürülen argümanlar, İsrail’in bir bölgesel güç olma iddialarının sorgulanmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Sadece askeri güç ve teknolojik altyapı, bir ülkenin uluslararası alanda etkin olmasını sağlamamaktadır. Diplomasi ve uluslararası ilişkilerdeki güçlü bir strateji gerektiren bu durumu değerlendirirken, İsrail'in şu anda içinde bulunduğu iç ve dış koşulların dikkatlice analiz edilmesi gerekmektedir. Bu analizler ışığında, İsrail'in gelecekteki stratejilerinin nasıl evrileceği ve bu stratejilerin bölgedeki diğer güçlerle olan ilişkilerini nasıl etkileyeceği üzerine daha fazla düşünmek önemlidir.