Günümüzde gençler arasında gözlemlenen 'sorumluluktan kaçış' davranışı, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde önemli bir sorun haline gelmiştir. Klinik psikologlar, bu davranışın kökenlerini, gençlerin zihin dünyası ve çevresel etkilerle bağlantılı olarak ele alıyor. Genç neslin belirsizlik, kaygı ve yalnızlık duygularıyla nasıl başa çıktığını anlamak için bu konu üzerinde daha derinlemesine bir bakış açısı geliştirmek gerekiyor.
Son yıllarda yapılan araştırmalar, gençlerin sorumluluk almaktan kaçınmalarının ardında yatan birçok psikolojik etken olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle sosyal medyanın etkisiyle, gençler arasında karşılaştırma ve rekabet duygusu artmış durumda. Bu durum, kendine güvensizlik hissini tetiklerken, aynı zamanda üstlenmeleri gereken sorumluluklardan kaçınmaya itiyor. Gençler, sosyal medyada oluşturdukları imajın menzilinde kalmaya çalışırken, bireysel gelişimlerini ve sorumluluklarını göz ardı etmekte. İşte bu durumda, teknik ve mental kayıplar kaçınılmaz hale geliyor.
Bir diğer önemli etken ise eğitim sistemi. Geleneksel eğitim yapılarının gençler üzerinde yarattığı baskı, kaygı ve stres düzeyini artırarak, onları sorumluluk almaya karşı bir tepki geliştirmelerine neden olabiliyor. Uzmanlara göre, gençler kendilerini sürekli olarak sınav dönemi baskısında hissederken, bu durum hem kişisel hem de sosyal gelişimlerini olumsuz etkiliyor. Eğitimdeki bu yüksek baskı, birçok gencin geleceğe dair belirsizliğe kapılarak, sorumluluk almaktan kaçmasına yol açmakta.
Psikologlar, gençlerin sorumluluk almaktan kaçınmasını 'kendinden kaçış' olarak tanımlarken, bu durumun nasıl geliştiğini de irdelemektedir. Birçok genç, kendi potansiyelini ve yeteneklerini sorgularken, aynı zamanda toplumsal beklentilerin oluşturduğu baskıyı da hisseder. Dolayısıyla, kendine güven eksikliği ve içsel çatışmalar gençleri 'güvende oldukları' bir alan arayışına sokup, bu alan sorumluluk almak değil, kaçmak oluyor. Ayrıca, sorumluluk almanın getirdiği sonuçlarla yüzleşmektense, bu sonuçlardan kaçmanın daha kolay olduğu düşünülüyor.
Diğer taraftan, birçok genç, sorumluluk almayı bilmediği için sorumluluktan kaçma yolunu seçiyor. Aile içindeki dinamikler, eğitim sürecindeki eksiklikler veya sosyal çevrenin etkisi, gençlerin sorumluluklarını nasıl yöneteceklerini öğrenmelerine engel olmaktadır. Burada ön plana çıkan bir başka olay ise, gençlerin genellikle dışarıdan gelen etkilere aşırı duyarlılıklarıdır. Duygusal zeka gelişimlerinin yeterince desteklenmemesi, bu duygularla başa çıkabilme kabiliyetlerini zayıflatıyor.
Kısacası, günümüz gençleri kendilerinden kaçmakta, bu durumu sorgulamak yerine sosyalleşme ve eğlence odaklı bir yaşam sürmeyi tercih etmektedirler. Uzmanlar, bu gençlerin eğitim süreçlerinin ve sosyal çevrelerinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Sorumluluk almayı teşvik eden ve duygusal zekalarını geliştiren programlar, gençlerin bu durumla başa çıkmalarına yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak, günümüz gençleri, özgüven eksiklikleri ve sosyal baskılar nedeniyle sorumluluktan kaçmayı tercih ediyor. Ancak, bu konuda yapılacak farkındalık çalışmaları, gençlerin sorumluluk alma becerilerini geliştirecektir. Eğitimciler, aileler ve toplumun diğer kesimleri, gençlerin bu önemli beceriyi kazanmalarına destek olmalı, onlara rehberlik etmelidir. Unutulmaması gereken nokta, sorumluluk almanın sadece bir yük değil, aynı zamanda kişisel gelişim ve özgüven için bir fırsat olduğudur.